EDEBİYAT BETİMLEME
Serin bir yaz sabahında, yüksek bir yaylanın sessizliği yavaş yavaş bozulur. Yaylanın huzuru, buruna gelen huzurun, yeşillerin, çimenlerin ve sapsarı papatyaların kokusu; cennetten bir an gibidir. Yeşil çamların ev olduğu kuşların sesi bu renkli, kokulu tabloya ses katar.
Ufukta beliren hafif bir duman, yaylanın bu renkli, kokulu ve sesli tabloyu tıpkı bir yorgan gibi örter. Güneş yeni doğmuş, altın renkli bir ışık; toprağı yavaş yavaş ısıtır.
Yaylanın etrafını saran dağlar, kuşların şarkılarıyla haykırır; çevreye hükmeder. Çam ağaçlarının yoğun kokusu, sabahın serinliği ve huzurun kokusuyla ciğerlere dolar. Uzaklarda bir çoban, sürüsünü otlatırken kuşların türkülerine çıngırak sesleri karışır.
Gökyüzü, duman ve bulutlarla masalsı bir griye dönüşmüştür. Bu gri, ne karamsar ne de kasvetlidir; aksine, doğanın nefes aldığını hissettiren bu tabloya bir huzur taşır. sisle örtülmüş tepelerde, sanki geçmişten gelen bir masal saklanmaktadır.
Dağların arasından yankılanan su şırıltıları, kayaların arasından doğan küçük bir dereden gelmektedir. Yaylada her şey dingin, her şey doğaldır. İnsanın ruhu bu tabloya bakarken kaybolur; şehirlerin telaşı, zamanın baskısı burada yoktur.
Yorumlar
Yorum Gönder